Mehmet Özgür Candan ile Röportaj

 

Mehmet Özgür Candan, 1980\'de gerçekleştirilen darbenin bir ailenin hayatını, geri dönülemez bir biçimde değiştirmesini konu alan \"Geçmiş Mazi Olmadı\" filminizle başka ödüllerin yani sıra 2011 TRT Belgesel Ödülleri Ulusal Profesyonel Kategori En İyi Film Ödülü’nü kazandınız. Aldığınız ödüller yeni projeleriniz için nasıl bir motivasyon sağlıyor? Ya da genel etkisi nedir?

Bilindiği üzere Sinema yapmak çok meşakkatli bir iş. Hele hele \"belgesel sinema\" yapım ve kurgu süreçleri düşünüldüğünde daha da zor, çünkü çok geniş bir zamana yayılmakta. Ve bu durum fazlasıyla yıpratıcı olabilmekte... Film sonuçlandığında ise artık \"bir daha mı asla\" dediğimiz noktada filmin izleyiciyle buluşması, ödüllendirilmesi ve olumlu dönüşler, herkes gibi bütün bu süreçleri unutmama sebep oluyor. Bütün yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. Ve yeni projelere yelken açabiliyorsunuz.. Aynı zamanda filmin kazandırmış olduğu maddi kazançlarda bir sonraki projelerimizi finanse etme anlamında da çok önemli bir yer tutuyor.

\'Geçmiş Mazi Olmadı\' ismi unutulanı, unutturulmaya çalışanı ve acıları çağrıştırıyor. Neden belgeselinize bu ismi verdiniz?

Tespitiniz çok doğru. Film genel itibariyle 12 Eylül 1980 darbesinin yaratmış olduğu sonuçlar üzerine şekilleniyor. Toplumsal anlamda bu darbelerle dolu geçmişimizle yüzleşemediğimiz için de geçmişimiz dipdiri olduğu yerde durmakta. Ne kadar yok saysak da hatırlamaya çalışmasak da bu gerçekliğimiz değişmemekte. Ne zaman tam anlamıyla yargılamayı başaracağız, bütün sorumlularından hesap soracağız o zaman \"geçmişe mazi\" diyebileceğiz. Bundan dolayı filmimizin adına \"Geçmiş Mazi Olmadı\" dedik.

Sevim Ay Tümay\'ı belgeselinize konu edinme süreci nasıl başladı, belgesel neden 12 Eylül’ün doğrudan mağdur ettiği insanlar arasından birisinin değil de Tümay\'ın şahsında ete kemiğe büründü?

Her yeni belgesel genel olarak yeni bir belgeselin doğmasına sebep olur. Bu filmde öyle doğdu. Bir başka belgeseli çalışması esnasında Sevim Ay Tümay\'ın kızı Berin Uyar\'la tanıştık. O annesinden ve 12 Eylül\'de yaşadıklarını bir kitapta topladığından bahsetti. Bunun üzerine Sevim teyze ile tanıştık. O sırada \"doğmamış torununa mektuplar yazdığını bilgisine ulaştık.Ve o mektupları edindik. Ve filmi de bu mektuplar üzerinden kurduk. Ve gördük ki görünenin dışında görünmeyen, 12 Eylül\'ün mağdur ettiği çok fazla hikaye var. Darbenin direk mağduru olan anneler, kardeşler, evlatlar var.. İşte Sevim Ay Tümay\'da onlardan biri.

Sevim Ay Tümay doğmamış torununa yazdığı mektuplarla geleceğe bir iz bırakıyor. Bu belgeselle geleceğe yönelik olarak siz neyi hedeflediniz?

Aslına bakarsanız sanatların çoğunun geçmişten beslenerek geleceğe yönelik tasarımlar geliştirdiğini görürsünüz. Yada geleceği etkileyen unsurlar yarattıklarını. Belgesel sinemada genel olarak geçmişten beslenir. Tabi var olan durumu , günümüze ilişkin ritüelleri de konu edinir. Ama bunu yaparken de bir şekilde geçmişle de ilişki kurar. Sevim Ay Tümay\'ın doğmamış torununa yazdığı mektuplar üzerinden geçmişle ilişki kurarken, ülkesine ilişkin özlemlerini umudunu kaybetmediğini görüyoruz. Bizde belgeselimizde tam olarak bunu sağlamaya çalıştık. Ne kadar başarılı olduk bilemiyorum ama sonuç itibariyle filmimizin hedeflediği buydu. 

Filmde \'empati\' kavramıyla belgeselci ilişkisi açısından dikkat çekici bir denemede bulunuyorsunuz. Sevim Ay Tümay’ın şahsında sizin darbe mağdurlarıyla geliştirdiğiniz empati filminize neler kazandırdı? 

Aslında bu sorunun muhatabı ben değilim sanırım. Çünkü bunu ne kadar gerçekleştirmişiz veya gerçekleştirememişiz buna izleyici ve otoriteler karar vermeli. Ayrıca bütün toplum, özellikle de gençlerimiz zaten 12 Eylül\'ün mağduru durumunda. O nedenle belki de empati kurmaktan çok yabancılaşmayı başarabilmek filme daha da fazla katkıda bulunabilirdi. Bütün bu düşünsel ve ruhsal auranın dışına çıkıp öyle bakmayı başarabilmek daha doğru olurmuş gibi geliyor. Asıl olarak bunu başarabilmişmiyiz diye bakmak gerekiyor sanırım.

\'Göç\' adlı belgeselinizle de birçok ulusal yarışmada ödüller kazandınız. Deneyimleriniz ışığında belgesel çekmek isteyen genç yönetmen adaylarına neler önerirsiniz?

Devletin ve toplumun Belgesel Sinema\'ya bakışı düşünüldüğünde de ciddi bir maddi beklenti içine girmemeliler öncelikle (aslına bakarsanız kolayca tüketilebilir işler yapmıyorsanız, kurmaca da yapsanız aynı sonuçla karşı karşıya kalacaksınızdır). Sinema bir tutku, gönül işi olarak bakmalılar.. Bunun belgeseli, kurmacası yoktur, sinema sinema olarak yaklaşmalılar. Bu nedenle konuya şan, şöhret penceresinden değil, bu çerçeveden bakmalılar. Aksi halde zaten belgesel ve sinema yapmaları pek mümkün olmaz.